24 Kasım 2010 Çarşamba

Yaşadığımız Eğitim Sistemi nasıldır? Nasıl Olmalıdır?

Sizce Yaşadığımız Eğitim Sistemi Nasıldır? Nasıl Olmalıdır? 
                                                                             
         Erden Aktan
            MEB Emekli Müşavir Müfettişi

         Bilgi edinme, öğrenme ve eğitilme arasında yakın ilişki olsa da farklılıkları vardır. Çoğu kez, zannedildiği gibi bilgi edinme öğrenme değildir. Ancak bilgi edinme öğrenme için gereklidir. Öğrenme, edinilmiş bilgiyi kullanarak sorunları çözebilme becerisini( davranış değişikliğini) kazanmakla sağlanır ve bu, kişinin yaşamı boyunca devam eder. Bu şekilde edinilmiş öğrenmelerin (davranış değişikliklerinin) yaşam tarzı olarak benimsenmesi ise kişinin eğitimini oluşturur.

Bu ön bilgilendirmeden de anlaşılacağı gibi, sorun çözümünde kullanılacak bilgi bilimsel olmak durumundadır. Bu özellikteki bilgi aktarımı ve bu bilginin sorun çözümünde kullanılabilme becerisinin(öğrenmenin) bir düzen içinde kazandırılması da “Eğitim Kurumlarında” yapılabilmektedir. Bu nedenle başlıktaki soruların yanıtı,  “Eğitim Kurumlarında” gerçekleştirilen öğrenme olayına etki eden etmenlerin incelenmesiyle bulunmaya çalışılacaktır.  Önemi nedeniyle, öğrenme etkinliğinin girdileri ve birbirleriyle etkileşimleri aşağıda gösterilmiştir:


               
                 Bu bölümde, ülkemizdeki öğretim düzeyinin ne durumda olduğu, yapılan bazı araştırmalar dayanak  gösterilerek  belirtilecek  ve nedenler üzerinde durulacaktır: 
         
                I-Kayhan Kantarlı’nın “Temel Fizik Yasalarından Bihaber, Üniversiteye” BaşlıklıYayını *:
*(Yayın, Cumhuriyet – Bilim – Teknik 10 Aralık 2005 gün ve 977. sayısında yayımlanmıştır.)
                Araştırmada 2004 yılında Ege Üniversitesinin fen ve mühendislik bölümleri birinci sınıflarında okuyan 413 öğrenciye öğretim yılı başında, Newton Yasaları ile ilgili olarak 30 sorulu bir test uygulanmıştır. Bu sınavda, Newton evrenindeki kavramlara orta derecede hakim  olmanın 60-79 puan, Newton evrenindeki kavramlarda ustalaşanların 80-100 puan aralığında olacağı, 60 puanın altındakilerin de Newton evreninin dışında kalacağı ön kabulü yapılmıştır.  Bu kabuller dikkate alınarak, öğrencilerin başarıları şöyle değerlendirilmiştir:
                Bilgisayar Mühendisliğine 2004 ÖSS’de %2,99’luk dilimden giren 80 öğrencinin 30 Sorudaki başarı ortalaması 58 puan olmuştur. Bu sonuçlar diğer bölümler için daha düşük olup,413 öğrencide puan ortalaması 35’tir. %2,99’luk dilim önemli gibi görünse de, bilgiyi kullanmayı gerektiren bir sınavda başarılı olmaya yetmemiştir. Bu öğrenciler girdikleri ÖSS’de sorulan sorulara benzer soruları diğer öğrenci arkadaşlarından daha iyi ezberlemişler ve %2,99’luk dilime girmişler, fakat edindikleri bilgiyi kullanabilme becerisini(öğrenmeyi) edinememişlerdir.
II-Benzer durum OECD ülkeleri arasında yapılan uluslar arası sınavlarda da görülmektedir:
15 yaş grubu öğrencileri arasında 2003 yılında yapılan uluslar arası sınavda (PISA) 30 0CED ülkesi arasında Türkiye matematikte 28. sırada yer alabilmiştir. Bu sınavda matematiğin yanında  bilim ve okuma-anlama konularıyla,  problem çözme alanlarında bilgiyi ifade edebilme ve onu kullanarak sorun çözme  becerileri( o bilginin öğrenilme durumu) da ölçülmektedir. 2007 yılında 30 0ECD ülkesiyle birlikte toplam 49 ülkenin katıldığı uluslararası matematik-fen başarı sıralaması sınavına (TIMSS), Türkiye’den 150 okuldan 4500 kadar öğrenci katılmıştır. Bu sınavda Türkiye matematikte 30. , fende 31. Sıralarda yer alabilmiştir.
 Gerek bilimsel çalışmanın sonuçlarının, gerekse uluslararası sınavların analizinden ulaşılan ortak sonuç şudur: okullarımızdaki sorun, bilginin kullanılma becerisinin kazandırılamayışıdır. Bir başka şekilde ifade edilirse, okullarımızda bilgi aktarımı yapılıyor, fakat öğrenme gerçekleştirilemiyor. Bu önemli bir tespittir. Bu tespit aynı zamanda eğitim sistemimizdeki sorunu da içermektedir. Şimdi bu sorunu biraz daha açalım: 
2003 yılında yapılan uluslararası sınavda (PISA) soruların alındığı konuların biri okuma-anlama olmuştur. Bu konudaki soruların yanıtlanabilmesi için kişinin şu zihinsel etkinlikleri yapabilme becerilerini kazanmış olması gerekir: Bu beceriyi edinmiş kişi grafik ya da karikatürle ifade edilmek istenen bilgiyi, düşünceyi  sözle ifade edebilir,  ya da bunun tersini yapabilir. Konu hakkında edindiği bilgiye kendinden de katkı sağlayarak yorum yapabilir. Deneysel verileri kullanarak veri sınırları içinde veya dışında öteleme yaparak öngörüde bulunabilir. Okuduğu bir yazıda anlatılmak isteneni anlamını bozmadan özetleyebilir. Kişi başka zihinsel etkinlikler de yapabilir. Örneğin daha önce yaşanmış olayla karşılaştığı olay arasındaki benzerlikten yararlanarak, uygulama düzeyindeki zihinsel etkinlikte bulunabilir. Eğitilmiş kişi, karşılaştığı sorunu analiz ederek ipuçlarını yakalayabilir, sorundaki temel görüşün amacı ile dayandığı temel ilkeleri belirleyerek çözüm önerebilir.  Kişi bir başka zihinsel etkinlik türü olarak sentez yapabilme becerisinde bulunabilir. Bunu yapabilen kişi elde ettiği verileri kullanarak bütünü tasarlayabilir, çözüm için yöntem belirleyerek model oluşturabilir. İnsanı insan yapan özellik,  bu zihinsel etkinlikleri yapabilme becerisine sahip olmasıdır. Buna kısaca düşünebilme becerisi de denilebilir. Düşünebilen kişi edindiği bilgiyi kullanarak sorunlarını çözebileceği gibi, yeni bilgi de üretebilir. Eğitimin amacı, bu tür davranış değişikliklerini kişiye kazandırmak ve bunların onun yaşam biçimi olmasını sağlamaktır.  Eğitim sisteminde eksik olan ve sorun olarak karşımıza çıkan, bu becerilerin kişiye kazandırılamamış olmasıdır. Bu açıklamalardan sonra şu soru sorulabilir: Nasıl bir eğitim sistemimiz var? Bu sorunun yanıtı şöyle olabilir: Okullarımızda bilgi aktarımı ile birlikte sadece “söyleneni tekrarlayabilme, gördüğünü tanıyabilme” türünde zihinsel etkinlikte bulunmayı gerektiren ezber öğretim ve eğitim sistemi bulunmaktadır.
Sorunun oluşmasındaki etkenler nelerdir?
Soruyu yanıtlamak için kullanılan istatistiki yorumlar, İzmir İl Milli eğitim Müdürlüğü İstatistiki verilerine ve ÖSYM  “Öğrenci Seçme Sınav Sonuçları”   kitabındaki  bilgilere   dayandırılmıştır:                                              
                                              

Öğretim Yılı
Öğrenci/şube
Öğrenci/öğretmen
Ders saati/ öğret –men
Öğrenci/bilgi-
sayar
 ÖSS fen iller
Arası sıralama
2005-2006
29
14
15
21
31
2006-2007
26
16
20
19
    25     

Tablo 1: İzmir İl’i Ortaöğretim Kurumları Ortalaması


Öğretim yılı
Öğrenci/şube
Öğrenci/öğretmen
Öğrenci/bilgi-
sayar
SBS(FM)
illerarası
SBS (TM )
İller arası
2005-2006
27
21
48
25
23
2006-2007
30
28
36
25
       29(EA)

                                                  Tablo 2:  İzmir İl’i İlköğretim Kurumları Ortalaması


                Her iki tablo incelendiğinde İzmir İl ortalamasına göre gerek ortaöğretim kurumlarındaki, gerekse ilköğretim kurumlarındaki öğretimi etkileyen fiziki koşullar iyi denilebilecek düzeydedir. Hatta öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da Türkiye ortalamasından daha iyi düzeyde kabul edilebilir.  Ayrıca, öğrenci ve onun sosyal çevresi de öğrenme için gerekli ortama İzmir’de fazlasıyla sahiptir. Buna rağmen İzmir’in SBS de ve ÖSS’de iller arasındaki başarı sıralaması, olması gerekenin çok daha gerisindedir.   2004-2005 öğretim yılında İzmir İl’inde 6 kasaba lisesindeki ortalama fiziki verilerin ve ÖSS lisans kazanma yüzdelerinin, İl ortalamaları ile karşılaştırılmaları da bu görüşü destekler durumdadır.  Bu durum aşağıdaki Tablo 3’te gösterilmiştir:


Öğretim kurumları
Öğrenci/şube
Öğrenci/bilgi –
sayar
Öğretim şekli
Ders saati/ öğ-
retmen
ÖSS lisans
Kazanma %’si
6 kasaba lisesi
ortalaması
21
12
Normal
20
0
İl ortalaması
19
21
%88 normal
15
21

                  Tablo 3:*Lisans Düzeyindeki Öğretim Kurumlarına  Öğrenci Veremeyen 6 Kasaba Lisesindeki Koşulların İl Ortalamaları İle Karşılaştırılması.*İzmir İl M.E.Md ve ÖSYM 2005 Yılı Sınav Sonuç Kitabı.

               Tablodaki verilere göre, bu liselerin fiziki koşulları ile öğretmen başına düşen ders saati sayısı il ortalaması düzeyinde olmasına rağmen, ÖSS’de başarılı olunamamıştır. 
             Üç tablodaki istatistiki verilerin değerlendirilmesinde ortak olan hususlar şunlardır: Eğitim sistemindeki bu düzeydeki olumsuzlukların oluşmasında fiziki koşulların, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ile onun sosyal yapısının başlıca neden olamayacağı anlaşılmaktadır.  
Öğrenilen konu ile kazandırılması istenen davranışın bu olumsuzlukta payı var mıdır?  Ortaöğretim kurumlarında halen uygulanmakta olan lise 9. Sınıf  kimya dersinin genel amaçları özetle şöyle belirtilmiştir: “Temel kavramlar hakkında bilgi ve kavrayış edinme, bu kavramların sosyal hayata ve teknolojik gelişmelere etkisi konusunda bilinç geliştirme;  veri ve bilgilerden kavram ve modellere ulaşma yetisi, bunların açıklanmasında bilimsel terimleri kullanabilme becerisi; gözlem, deney ve veri toplama gibi basit becerilerden problem çözmeye geçiş mahareti kazanmayı amaçlar.” denilmektedir.  Belirtilen bu genel amaçlar, yazının konusunu oluşturan görüşlerim ile uyum halindedir. Bu amaçların gerçekleştirilmesi halinde, öğrencinin düşünebilme becerisi gelişecek ve bunun sonucunda edindiği bilgiyi kullanarak sorunlarını çözmesi, yeni bilgi edinebilmesi mümkün olacaktır. Eğitimden beklenen de budur. Öyle ise öğrenilenin, yani okutulan konunun içeriğinin ve bununla kazandırılması istenen davranışın, eğitim sisteminde yaşanan  olumsuzlukta  etkisinin olmadığı söylenebilir.
Öğretmen niteliğinin etkisi nedir?  1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 43. Maddesinde öğretmenlik; ”Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir” şeklinde tanımlanmaktadır. Devamında, “Öğretmenler bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak ifa etmekle yükümlüdürler. Öğretmenlik   mesleğine  hazırlık genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik  formasyonla sağlanır.” denilmektedir. 
Yasada açık olarak belirtildiği gibi eğitim fakültelerinde ve öğretmenin çalıştığı eğitim kurumunda,  öğretmenliği özel bir ihtisas mesleği haline getirecek deneyim ve pratikleri kazandıracak hangi çalışma yapılmaktadır? Bu yapılmadığı gibi, eğitim fakültesi mezunu olmayanlara da öğretmenlik hakkı verilmektedir. Bilmek, öğretmen olmak için gereklidir amma yeterli değildir. Tıpkı, insan anatomisini bilmenin tıp doktoru olmaya yetmediği gibi. Tablo 3’te gösterilen kasaba liselerinde, diğer tüm koşullar sağlandığı halde ÖSS’de başarılı olunamayışın nedeni, bu okullarda görevlendirilen öğretmenlerin, genellikle deneyimsiz olmaları,  aynı okulda deneyimlerinden yararlanabilecekleri meslektaşlarının olmamaları ve okulun bulunduğu yerleşim merkezinde genellikle oturmamalarıdır.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan anlaşılacağı gibi eğitim sistemimizdeki asıl sorun, nitelikli öğretmenin yetiştirilemeyişidir. Bununla, diğer etkenlerin olumsuz etkisinin sıfır olduğu söylenemez. Ancak nitelikli öğretmenin etkisi diğerlerinden önemlidir. Aşağıda, eğitim   sistemimizdeki  sorunların çözümüne katkı sağlayacak üç öneride bulunulmuştur:                                               

                I – Eğitim   Fakültelerinin  Yapılanmasına   Yönelik  Öneriler:

                 Eğitim Fakültesini bitiren öğretmenin, ders işlenişi konusunda uygulamaya yönelik becerilerinde(yukarıda ayrıntıları açıklanan düşünebilme becerilerini geliştirme konularında) eksiklikler bulunmaktadır. Bir konuda akademik kariyer sahibi olmak,o konudaki uygulamada başarılı olmaya yetmeyebilir. Bu nedenle deneyim ve beceri kazanmaya yönelik çalışma içine girilmesinde fayda vardır. Mevcut uygulamada, genç öğretmen deneyimli bir öğretmenin bulunduğu okulda çalışıyorsa bu konuda şanslı sayılabilir. Buna rağmen aranan niteliği kazanması için yılların geçmesi gerekir. Aradaki süre içinde üretilen eğitim-öğretim hizmetinin niteliği de düşük olmaktadır. Bu sorunun çözümü için, eğitim fakültelerinin bünyelerinde okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim uygulama eğitim kurumlarının bulunması ve eğitim fakültesi öğrencilerinin uygulamalarını, bu okullarda yapmalarının sağlanması gerekir.  Tıp fakülteleri bünyesindeki fakülte hastanelerinde, doktor adaylarının derslerini uygulamalı yapması gibi.

                II – Öğretmenin İşbaşında Yetiştirilmesi:
               
                Böyle bir yapılanmaya gereksinim var mıdır diye sorulacak olursa,yanıtım evet olacaktır. Öğretmen adayı eğitim fakültesinde gerekli teorik bilgiyi almış olsa da, halen sınıf ortamında ders verme konusunda yeterli deneyim ve beceriye sahip olmadığından nitelikli öğretim etkinliğinde bulunması mümkün olmayacaktır. Bunu Milli Eğitim bakanlığı Müfettişi olarak bulunduğum ders denetimlerinde gördüm. Bu nedenle öğretmenin işbaşında yetiştirilmesine gerek vardır.
               Bu proje, Eğitim Hastanelerinde Uzman Hekim yetiştirme modelinin, öğretmenin görev yaptığı öğretim kurumunda işbaşında yetiştirilmesine uygulanması esasına dayanmaktadır. Uzman hekim adayı çalıştığı hastanede asistan ve hocalarının gözetiminde tedavi hizmetlerinde çalışırken, bir yandan da katıldığı düzenli ve periyodik seminerlerde asistanlarından ve hocalarından teorik bilgiler edinmekte, tedavi hizmetleri değerlendirilerek varsa hataları belirlenerek düzeltilmekte ve bu şekilde kazanılan deneyimlerle daha iyi tedavi hizmeti verir duruma gelerek uzmanlaşmaktadır. Benzer çalışma okullarda öğretmenin işbaşında yetiştirilmesi projesine uygulandığında da olumlu sonuç almak mümkündür. Bu proje tarafımdan İzmir Özel Türk Lisesinde 1990-2000 yılları arasında başarı ile uygulanmıştır. Projenin dayandığı temel ilkeler ve yapılanması aşağıda açıklanmıştır:
               
               
                Öğretmenin İşbaşında Yetiştirilmesi için Okul Ortamında Oluşturulabilecek Yapılanma:
 

 
                Zümre Öğretmenler Kurulunun Seminer Çalışmasında:

               1.Ders işleme tekniklerinin belirlenmesi ve teknolojiden yararlanma konularının işlenmesi.
                2.Soru üretiminin yapılması.
                3.Sınıflarda yapılan geribildirim çalışmalarının değerlendirilmesi.
                4.Ders denetim sonuçlarının değerlendirilmesi.

                Zümre Başkanlar Kurulu Çalışmalarında:

                1.Zümre öğretmenler kurulu çalaışmalarının aylık değerlendirilmesinin yapılması.
                2.Zümreler arası ve zümrelerile okul yönetimi arasındaki eşgüdümün sağlanması.

                Denetim Biriminin Yapısı ve Görev Alanı:

                1.Soru bankasının Oluşturulması:

               Hedef davranışı ölçmeye yarayan sorular ile öğrenmeyi pekiştiren proje konularından oluşur ve bu çalışmalar zümre öğretmenler kurullarında yapılır.

                2.Ortak Sınavların Yapılmasındaki Amaçlar:

                *Bilgi düzeyinin ve bilgiyi yeni bilgi edinmede veya sorun çözümünde kullanabilme becerilerinin ölçülmesi.
                *Güç öğrenilen konularla, öğrenme güçlüğü çeken öğrencilerin belirlenmesi.

                3.Zümre Başkanının, Öğretmenlerin Derslerini Denetlemesi:

                *Öğretmene yapılan ders denetimi ile ilgili olarak rehberlikte bulunulması.
                *Denetim sonucu ile ilgili olarak okul yönetimin bilgilendirilmesi.
               
Okuldaki bu yapılanmadan da açık olarak görüleceği gibi, eğitim-öğretim hizmet üretiminin amaca uygun olarak yapılıp yapılmadığını tespit etmek ve sapma varsa, geri besleme çalışması ile bu aksaklıkların sınıf ortamında giderilmesi için önlem almak ve uygulamak bu projenin esasını oluşturmaktadır. Bunun için öğretmenin alan bilgisi, ders işleme teknikleri, ders işlenişinde teknolojiden yararlanabilme becerisi konularında eğitilmesi gerekmektedir. Projede bu nedenle, haftalık program içine alınacak 2 saatlik seminer çalışması getirilmiştir. Seminer çalışmaları düzenli ve sürekli olarak zümre başkanının gözetiminde yapılır. Bunun dışında okula davet edilecek uzman görüşünden veya çevredeki konu ile ilgili toplantılara katılmak suretiyle de öğretmen eğitimine katkı sağlanır. Ayrıca konu ile ilgili yayınlardan da seminerlerde yararlanılır.
                Zümre başkanının başkanlığında yapılan seminer çalışmalarında bilgilendirme dışında, uygulamaya yönelik esaslar tespit edilir ve sınıftaki uygulama sonuçları değerlendirilerek, gerekiyorsa yeni önlemler alınır. Seminer çalışmalarında, aynı sınıfın farklı şubeleri arasında yapılacak ortak sınavlar için soru ve proje konusu üretimi de yapılır. Soru üretimi senaryo yazımı gibi olup, deneyim isteyen bir çalışmadır. Öğrencinin ölçülmesi istenen hedef davranışı tespit edildikten sonra, o davranışı göstermesini gerektiren bir kurgu hazırlanır. Buna soru deniliyor. Sınavdaki soruya uygun davranışı gösteren öğrencinin, benzer durumlarda da aynı davranışı göstereceği ve bunun sonucu olarak arzulanan eğitimin o öğrenciye verilmiş olacağı düşünülür. Hedef davranışın belirlenmesinde bilgi düzeyini ve bilgiyi kullanabilme becerisini belirleme amaçlanmalıdır.
Proje konusu, araştırma yapmayı ve bu yolla sağlanan bilgiyi kullanabilmeyi gerektirecek şekilde hazırlanmalı. Proje çalışması süresince öğrencinin çalışma aşamaları öğretmen tarafından izlenmeli ve gerektiğinde rehberlikte bulunulmalı. Bu tür çalışmalar, hem öğrenmeyi pekiştirir, hem de öğretmene, öğrencinin öğrenme düzeyini kontrol etme olanağını tanır. Proje çalışmaları, bilimsel bilgi edinme konusunda öğrenciye deneyim ve beceri kazandırır.
                Aynı sınıfın farklı şubeleri arasında yapılacak ortak sınav sonuçlarının değerlendirilmesinde, bilgi düzeyini ölçmenin dışında güç öğrenilen konularla, öğrenme güçlüğü çeken öğrencilerin belirlenmesi ortak sınavın esas amacını oluşturmalıdır. Konunun öğrenilme güçlüğü, o konunun işlenmesi sırasında öğrencinin yapması gereken zihinsel etkinliğin sayısı ve zorluk dereceleri ile     ilgilidir. Bunu yapamayan öğrenme güçlüğü çeken öğrencidir. Bu kriterlerle tespit edilen hususlar için, sınıfta yapılacak geri besleme çalışmasının esasları, rehberlik uzmanının da yardımı ile zümre toplantısında belirlenir.  Denetim biriminde elde edilen bilgiler zümre toplantılarının ve zümre başkanlar kurulunun gündemine taşınarak görüşülür. Zümre başkanının okul müdürü adına yaptığı ders denetimlerinin sonuçlarına göre, seminer çalışmalarında düzeltici önlemler alınırken, bir yandan da zümre başkanı tarafından görülen eksikler ve giderilmesi konularında ilgili öğretmene rehberlikte bulunulur. Hatta gerek görülmesi halinde, zümre başkanı ilgili öğretmeni kendi sınıfına davet ederek, yapacağı rehberliği uygulamalı olarak gösterir. Zümreler arasındaki koordinasyonu sağlayacak ve zümre başkanlar kurulunu yönetecek, okul yönetimiyle ilişkiyi sağlayacak bir koordinatör yönetici, projenin aksamadan çalışması için gereklidir. Ancak bu kişinin, branşı ile ilgili derse girmesinde fayda vardır. Bu durum, yapacakları rehberlikte etkili olmaları bakımından gereklidir.
Nitelikli öğretmen yetiştirilmesinde bir önemli etken de, motivasyonunu olumsuz etkileyen atanamama veya ücretli atanma uygulamalarından vazgeçilmesi olacaktır. Nitelikli öğretmenin yetiştirilmesiyle öğretimin niteliğinde coğrafi bölgeler arasında görülen farklılıklar da en aza inecektir.

                III. Ortaöğretimde Öğrencilerin Yeteneklerine Uygun Alanlara Yönlendirilmesi:

                Ortaöğretimde 9. Sınıftan sonra, öğrencilerin objektif değerlendirmelerle ilgi ve yeteneklerine uygun olarak, akademik ve mesleki eğitime yönlendirilmeleri öğretimin niteliğine olumlu katkıda bulunacaktır. Hangi yöntemle olursa olsun Ülkede yaratılacak iş alanları bu konudaki başarıyı arttıracak, öğrencileri dershane stresinden, ailelerini de maddi sıkıntıdan kurtaracaktır. Basından edinilen bilgilere göre, 2009 yılında lisans düzeyindeki yüksek öğretim kurumlarının kapasitesi, aynı yıl ÖSS’ye giren 1 milyon 229 bin öğrencinin yaklaşık üçte biri kadardır. Kalan öğrencilerin aile fertleriyle birlikte yaşadıkları sıkıntılar, toplumda sosyal problemlerin oluşmasının da başlıca nedenidir. Oysa bu öğrencilerin mesleğinin olması durumunda, toplumdaki bu sorunlar da en az düzeye inecektir.

                Sonuç olarak:

                Ülkemizdeki eğitim sistemi kişinin zihinsel yeteneklerini geliştiremeyen,  bilgiyi kullanarak sorunlarını çözme becerisini edinememiş, bilgi üretemeyen bireyler yetiştiren yetersiz bir sistemdir.
                Fiziki koşulların yeterli, öğrenci ve sosyal çevresinin gelişmiş sayıldığı İzmir İl’inde dahi arzulanan nitelikli eğitimin sağlanamamasının nedeni, nitelikli öğretmenin yetiştirilemeyişidir.  Zamanının Dünya İmparatoru İskender’in okuduğu okul, Atina yakınlarında fiziki koşulları yetersiz bir zeytin bahçesi idi.  Ancak O’nun, Aristo gibi bilimsel düşünce sistemini benimsemiş nitelikli bir öğretmeni vardı. Ülkemizde nitelikli öğretmen eksikliği ile birlikte, diğer etkenlerin yetersizliğinin de eğitimin arzulanan düzeyde gerçekleşmemesinde olumsuz etkileri vardır. Ancak zincirin zayıf halkasını nitelikli öğretmenin yetiştirilemeyişi oluşturmaktadır. 
                Öğrenme, edinilen bilgiyi sorun çözümünde veya yeni bilgi edinmede kullanabilme becerisi kazanmakla sağlanır. Bunun için kişinin zihinsel yeteneklerini kullanabilme becerisini kazanması(düşünmeyi öğrenmesi ) gerekir. Öğretmen bu nitelikleri eğitim fakültesinde ve çalıştığı eğitim kurumunda işbaşında eğitim ile önce kendisi edinecek, sonra da sınıfta öğrencilerine kazandırarak öğretecektir. Ancak o zaman; bilimsel bilgiyi okulda veya kendi kendine edinebilme ve edinilen bilgiyi sorunlarının çözümünde kullanabilme becerilerini kazandıran, öğrenmeyi öğreten, öğrenci merkezli olan, mesleki becerilerle kişileri etkinleştiren, kişiyi çevresine ve ülkesine karşı duyarlı kılan, araştırmaya ve sorgulamaya dayanan laik bir eğitim sistemine kavuşulmuş olur.







2 yorum:

Unknown dedi ki...

Erden Bey öğretmenim;

Sizinle değil ama Yavuz Anaç'la tanışıyoruz. Yazınızı da (blog) o yönlendirdi zaten. İyi de etmiş, zira öteden beri savunageldiğim kişisel görüş ve önerilerimle büyük ölçüde örtüşen tesbit ve önerilerinizi okumaktan çok mutlu oldum.
Ben ortaokuldan sonra Perşembe İlköğretmen Okulu'nu, ardından Bursa Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler bölümünü bitirdim. (1992'de AÖF Coğrafla programına katılarak lisansımı da tamamladım.) 1968 yılında kura ile atandığım Gönen İlköğretmen Okulunda 8,5 yıl öğretmen ve yönetici (Eğitim Şefi) olarak çalıştıktan sonra 1977'de genel duyurulu sınavları kazanarak TRT'ye geçtim. 31 yıl fiilen eğitim kültür programları hazırladım. Bana göre bu görev de öğretmenlikten çok farklı değildi. 2008 yılında emekli oldum. Halen yayıncılık ve doğa eğitimi konulu eğitim etkinliklerini sürdürüyorum.
Lutfen yanlış anlamayın bunları yazınızın konusuna olan yakınlığımı açıklamak için yazıyorum.
Bu denli önemli bir sorunu (anahatlarının da ötesinde ayrıntılara girerek) bir yazıya sığdırmayı başarmış görünüyorsunuz. Bunu, anlattıklarızı birebir yaşamış olmanıza ve bazı uygulamaları gerçekleştirmenize bağlıyorum. Her şeyden önce sizi kutlarım.
Benim öteden beri inancım, fiziki ortam ve koşulların öğretmen-eğitimci becerisinden sonra geldiğidir. Kaldı ki becerikli bir eğitimci her şeyi parasal yetersizliğe bağlamadan fiziki ortam ve koşulları da iyileştirebilir. Ben 19 yaşımda atandığım Gönen İlköğretmen Okulunda, öğrencilere bir kartpostal göstermenin bile derslere renk kattığı 1970'li yıllarda, okul yönetimini ikna ederek,(zaman içinde) projeksiyon makinesi,16 mm sinema makinesi,bant okuyucusu olan özel bir Sosyal Bilgiler Dersliği kurabildim. Dersliğin içi öğrencilerin katkısıyla oluşturulan etnik malzemeler, dışı ise çevreden toplanan kalıntılarla zenginleştirildi. İnanın kısa süre içinde tarih, coğrafya, sosyal bilgiler dersleri iple çekilir oldu. Buna, sebep-sonuç ilişkisiyle işlenen konular eklenince, geçmişe ait konular işlenirken günümüzle bağlantılar kurulunca, sosyal olgulara tek açıdan bakılmaması gerektiğinin altı çizilince, ezberleyen değil
öğrenen, yalnızca dinleyen değil soran,yorumlar yapabilen öğrencilerim oldu. Yıllar sonra karşılaştığımızda, "Öğretmenin sizin yüzünüzden "Sosyalci" oldum, "Sizin metotlarınızı hatta örneklerinizi çok kullandım" diyenler oldu.
İnanıyorum ki öğretmenlik öğrenilir bir meslek olmanın ötesinde bireysel beceri, özellikle yaratıcılık gerektiren bir meslek. Aydınlık ve demokrat bir kafa yapısı ise bu mesleğin olmazsa olmazı.
İşbaşında eğitim konulu görüşlerinize de aynen katılıyorum. Ancak bu eğitimi verecek olanların çok iyi seçilmesi şart.
Şimdilik bu kadarla yetineyim.
Selam ve sevgilerimle.

İlhami Arslan
Emekli yayıncı, öğretmen
Ulukent-Menemen İZMİR

* dedi ki...

Sınav itirafları hakkında: Geç kalmış bir hasbihal 3 Yazar Ahmet Dönmez ahmetdonmez.net ...nice insanlar haksız yere ‘soru çalma’ iddiası ile gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.Neden?Eski Genelkurmay İstihbarat başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin,Youtube’daki Neyin Nesi TV’de yaptığı açıklamada:“Bu çocuklar tam da komuta kademesinin istediği çocuklar.Yani zeki,‘emredersiniz’diyor,çok fazla eleştirmiyor,her türlü görevi yapıyor.Bunların hepsi çok çalışkan insanlar olmuşlar, yani bana da deseler şimdi‘Kimleri seçeceksin?diye, onlardan seçerim.“Soru verme de orada sistematik olarak yapılan bir uygulamaydı.Kesin konuşuyorum,evet.Çünkü ‘soru çalma’ iddiaları gerçek, biliyorum.Hem “Soruları aldım” diyen hem de “Soruları verdim” diyen onlarca isimle konuştum.Dinlediklerimin doğruluğunu farklı kaynaklardan teyid ettim.Müstear adıKerem’in kastettiği vicdan azabı veren bu işler arasında soru verme de vardı.“Mesela bir arkadaş GATA’ya girecekti.Sorular verildi” diyor.Peki sorular nasıl veriliyordu?Müstear adı Polat… Bu kısmını da ondan dinleyelim: Bu soru çalma meselesiYüzde yüz canım!Ben kendim kaç tane öğrenciye verdim.İçinde olmasam ben de komplo teorisi derim.İsmi bile var bu işin: ‘Fetih okuma’. Sınav sorularını vermenin şifreli adı ‘Fetih okuma’dır.”Polat,işleyen sistemle ilgili şu tür detaylar veriyor:“Ben kendi baktığım birim için söyleyeyim. Mesela kurum içi sınavlar oluyor. Terfi sınavları. Arkadaşlardan uygun gördüğümüze diyoruzki,‘Bu sınava başvur.Şu şu kitapları al, şu testleri al, çalış’.Bunu söylerken işyerinde çalışması özellikle vurgulanır.Böylece herkes onu çalışırken görür.O sınava gireceğini herkes bilir.Hiç bir zaman kişiye,‘Sana soru vereceğiz, rahat ol, sıkıntı yok’demeyiz.Arkadaş zaten sınava hazırlanır.Sınava bir veya iki gün kala Fetih okuma olayı gerçekleşir.Sorular bize yukarıdan dijital ortamda gelir.Diyelim ki 100 soruluk sınav; A paketinde 70 tane soru, B paketinde 70 soru, C paketinde 70 soru var ama bunlar aynı 70 soru değil. Birbirinden farklı 70 soru, ki aynı şıkları işaretlemeleri tedbirsizlik olur. Sonra dijital ortamda sorular verilir.Kağıt kalem kullanmak yasaktır.Arkadaş iki-üç saat bilgisayar ortamında sorulara ve cevaplarına bakar.Yüz sorudan yetmiş tanesi moda-mod sorudur.10 tane,15 tane de kendisi yapsa başarılı bir şekilde sınavı kazanır. 100 sorunun hepsi verilmez.Çünkü hepsini doğru yapar, bu da tedbir açısından sıkıntı doğurur.Zaten baraj70’tir.Belki sorular verilmese de arkadaş kazanacak ama riske edilmiyordu. Diyelim ki oraya 30 kişi alınacaksa 30’unun da bizden olması isteniyordu.17Aralık sürecinden sonra sorular dijital gelmemeye başladı.Peki bu sorular nereden geliyordu?Polat“Başımızdaki kişiden geliyordu.Ancak sadece askeri okul sınavları değil.KPSS,TUS,YDS(Yabancı Dil Sınavı) da geliyordu.ALES de geliyordu.Hepsi geliyordu.ÖSYM’nin yaptığı sınavların soruları da geliyordu.Ben konumum itibariyle bunların hepsini bilgi ile söylüyorum size.”cevabını veriyor.Müstear adı Halil“Ben bu göreve gelince hep merak ettiğim, ‘soru çalma’ şayialarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığını öğrenmek istedim.Eskiden beri bu hizmetlerde bulunan bir arkadaşla yürürken,‘Sınav soruları meselesinin de amma suyu çıktı ha!’ dedim.Arkadaş beni o birimde eski zannetti ve dedi ki, ‘Hocam eskiden biz sinevizyondan yansıtır yemin ettirirdik, şimdi ise sorular elden ele dolaşmaya başladı’Ben meseleyi biraz daha kurcalayınca arkadaş dedi ki, ’17-25’ten sonraki yıl bile falanca sınavda bu iş devam etti. Bazı branşlarda 12-13 yıldır, bazılarında 7-8 yıldır soruları veriyoruz.’ diye anlattı.Meğer yıllardır bu iş yapılıyormuş.Başımızdaki arkadaş bana dedi ki, Abi bunlar konjoktürel şeyler.Türkiye’nin gerçekleri bunlar.Abiler mutlaka Hocaefendi’nin onayını almışlardır.’Bu son 4 yılda soru aldığını ve verdiğini bizzat söyleyen onlarca kişi ile konuştum.Tanıdığım bir aile, bu soru çalma mevzuundan dolayı travma yaşıyor.Başından beri iddiaların gerçeği yansıtmadığını savunan bu aile, geçtiğimiz günlerde kendi oğullarının,“Biliyor musunuz, polis akademisi sınavlarının soruları bana verilmişti” itirafı ile sarsıldı.